26 Mart 2023
Mart Ayı Katliamlar ve Direniş Ayıdır
Mart ayı katliamların ayı olduğu kadar direnişinde ayıdır. Mart başında Diyarbakır zindanlarından yükselen insanlık onurunun çığlığı tüm coğrafyayı saracak, 8 Marttan başlayan Emekçi kadınların direnişi, Newroz’la taçlanacak ve doğanın uyanışı ile bütünleşecektir.
Bu uyanış bahar eylemliliklerini, Gezileri, Haziran Direnişlerini getirecektir. Her katliamın birde direniş yüzü vardır. Devrimci Dayanışmanın destanının yazıldığı Kızıldere’den Diyarbakır zindanlarına kadar, darağaçlarından, hain pusulardan, işkence hanelerden, Gaziye, Ümraniye’ye kadar Halepçe’den Kamışlıya kadar hep direne direne katledildik. Buralarda birer direniş destanı yazılmıştır.
Bugün, emperyalistlerin ve işbirlikçi egemenlerin soygun ve sömürü çarklarını döndürebilmesi için 12 Mart 1971 Askeri faşist darbesi eliyle, ülkeye, halka, devrimcilere yönelik baskıların 52. yıl dönümü. Yapısal ekonomik ve siyasal istikrarsızlıkları derinleşen, toplumsal muhalefet yükselip devrimci mücadele boy verip yeşermeye başladığında 12 Mart 1971’de faşist cunta egemenler adına siyasal iktidara el koydu,
Egemenlerin çıkarlarını ve isteklerini süngü gücüyle yerine getirirken, direnenleri, sosyalizmin ve halkın yiğit önderlerini; Denizleri idam sehpalarında, Mahirleri Kızıldere’de, İbrahimleri işkencede, Sinanları, Ulaş’ları dağlarda, sokaklarda katlettiler.
30 Mart 1972 tarihinde Kızıldere’de tarihte eşine ender rastlanan bir direniş, bir dayanışma destanı yazıldı. Mahir Çayan ve Arkadaşları Deniz’lerin idamını engellemek için yıldızlaştılar. Kızıldere’nin kan çiçekleri onurumuz oldular.
12 Martlardan 12 Eylüllere doğru 52 yıldır devam eden darbe düzeninin, olağanüstü hal rejimlerini, yeni darbe girişimlerini, Susurluk, Şemdinli, Botaş’taki ölüm kuyuları ve Ergenekonları, balyoz darbe planlarını, Roboski’leri, Diyarbakır, Suruç, Ankara, İstanbul katliamlarını da bugünlere taşıdı, failleri hala ödüllendiriliyor.
Emperyalizmle bütünleşmiş kontrgerillanın ve çetelerin sinsi plan ve provakasyonları yeni katliamlarla, tutuklamalarla sürüyor. Sosyalizm ve demokrasi mücadelesinin açık kalmış bu hesabı kapanmadıkça, cunta geleneği ve doğurduğu kirli ilişkilerin, faili meçhul cinayetlerin, emek ve demokrasi güçlerine ve halklarımıza dönük saldırıların ve katliamların süreceği gün gibi ortadadır.
16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nden çıkan öğrencilerin üzerine bomba atarak, 7 öğrencinin ölümüne, onlarca öğrencinin yaralanmasına neden olan faşist katliamın hala kapanmayan hesabının da 45. yılındayız. “Bahçelievler, Piyangotepe, Maraş, Sivas, Çorum katliamları gibi, bu katliam da, faşist hareketin kitle imhasına yönelik karakterini iyice açığa çıkaran en belirgin örneklerindendir.“ 16 Mart Katliamı davasının zaman aşımına uğratılarak düşürüldüğünü, faili meçhullerin derin kuyularında bir katliam daha gizlenirken katiller bir kez daha ödüllendirildi, üzeri örtülen bu kirli, kanlı tarihi gün ışığına çıkarıp hesabını sormak devrimcilerin boynunun borcudur. Bu katliamın yıldönümü olan 16 Mart tarihinin “Antifaşist öğrenci günü” olarak ilan edilmelidir.
13 Mart 1982’de İzmir’de idam edilen devrimci mücadelenin yiğit neferleri Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun, Necati Vardar’ın katledilmelerinin de 41. yılındayız. 12 Eylül askeri faşist cuntasına karşı direnen devrimciler belki yenildiler ama bugünkü kuşaklara adları onurla anılan büyük bir mücadele mirası bıraktılar. Her birinin bir devrim meşalesi olduğunu, idam sehpalarına emperyalizme ve faşizme karşı başları dik bir şekilde yürüdüklerini, darağaçlarında birer direniş destanı yazdıklarını gelecek kuşaklara aktarmak boynumuzun borcudur.
Diyarbakır zindanındaki devrimciler de örnek mücadele ve direnişleriyle destanlar yazdılar. 21 Mart 1982 tarihinde Newroz ateşini kendi hücresinde yakarak ölümsüzlüğe giden Mazlum Doğan, 2 ve 5 Mart 1984 tarihlerinde ölüm orucunda ölümsüzleşen Cemal Arat ve Orhan Keskin unutulmayacaktır.
12 Mart 1995 günü akşam saatlerinde, İstanbul’da Alevilerin yoğun olduğu Gazi Mahallesi’nde; Kontrgerilla timi, şoförünü öldürerek gasp ettiği ticari taksiyle kahvehaneleri taradı. Bu saldırıda Halil Kaya adlı Alevi dedesi hayatını kaybetti. 5’i ağır 25 kişi yaralandı, bu insanlık dışı katliamı Ümraniye’de protesto edenlerin üzerine polislerce kurşun yağdırıldı ve bunun sonucunda da Gazi’de 12, Ümraniye’de 5 kişi yaşamını yitirdi. Gazi katliamının sorumluları da devletin şefkatli kolları arasında ödüllendirildiler.
16 Mart 1988’de Irak’ta, Saddam’ın emriyle, 5000 Kürt kimyasal bombalarla yok edildi, Halepçe katliamı adıyla bilinen bu insanlık dışı vahşetinde 35. yılına girildi. Elma kokusu ile gelen ölümün kokusu hala öldürmeye devam ediyor.
12 Mart 2004 tarihinde bir başka katliam da Suriye’nin Kamışlı kentinde gerçekleşti. Futbol maçı sırasında çıkan olaylarda ilk gün 8 kişi yaşamını yitirdi, yaşamını yitirenler için düzenlenen cenaze törenine saldıran Baas güçleri kenti kana buladı ve ölü sayısı 52 kişiye çıktı ve binlerce insan da yaralandı.
12 Martlardan, idamlardan, katliamlardan süzülerek gelen sosyalist mücadele tarihimizin özveri dolu sayfaları bize umudun, direnişin ve haklılığın kazanacağını bir kez daha haber veriyor.
Darbe düzeninin kurumsal bir güç olarak yeniden ortaya çıkmaması için askeri ve sivil vesayet rejimi tasfiye edilmeli, darbe ve muhtıraların hesabının mutlaka sorulması gerekir. Demokrasi mücadelesi, barış mücadelesi, darbecilerle kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklara kurban edilmemelidir.
Bu gün AKP eliyle sürdürülen 12 Mart ve 12 Eylül darbe düzeni yeniden tahkim edilerek halklarımıza dayatılmaktadır. Ülkenin büyük bir bölümü tankların panzerlerin polisin askerin kuşatması altındadır. Bu bölgelerde yeni katliamlar yapılmakta, çocuklar kadınlar siviller katledilmektedir. Basın üzerindeki sansür ve baskı, gazetecilerin tutuklanması, hiçbir yasa düzen tanımayan bir tek adam eliyle ülke yeni bir kaosa sürüklenmektedir.
Parlamenter sistemden dikta rejimine geçen bu sistemde Devrimcilere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Darbe düzenine karşı demokrasiyi savunmak olmazsa olmazımızdır.
Darbeye karşı demokrasiyi savunmak bir insan hakkıdır. Halkın iradesini yok sayan anlayışın karşısında halkın iradesini savunmak, demokratik kurum ve kuruluşları yok sayan, demokratik alanları yok eden anlayışın karşısında demokrasiyi ve demokratik alanları savunmak olmazsa olmazımız olmalıdır.
Hayatın her alanında faşist ve gerici saldırganları geriletmek, saldırıları engellemek, hırsızlıkları arsızlıkları durdurmak için atılması gereken tüm adımlar atılmalıdır.
Darbe düzeninin karakteri olan katliamlar, içinde bulunduğumuz Mart ayında da devam etmektedir.
On binlerce kişinin yaşamını kaybettiği deprem felaketini kadercilikle açıklamak, önlem almamak, imar aflarını görmemek, toplanan deprem paralarını sermaye gruplarına dağıtmak, bütün ülkeyi enkaz altında bırakmak halka ve demokrasiye, insan haklarına karşı işlenmiş bir suçtur. Mutlaka takipçisi olacağız.
Depremi fırsat bilerek Olağanüstü Hal ilan etmek, bölge halkına yönelik baskı ve sindirme politikalarını devam ettirmektir. Olağanüstü koşullarında seçime gitmek demektir. Tesis edilen dikta rejiminin sürdürülmesine karşı çıkacağımızı bir kez daha ilan etmek istiyoruz.
Komşu bir ülkenin topraklarını işgal ederek savaş kan gözyaşı politikası devam etmektedir. Bu işgal ve ablukaya derhal son verilmelidir. Savaş politikasından derhal vazgeçilmelidir. Silahlı ve şiddete dayanan yaklaşımlar son bulmalı, Kürt sorununda barışçıl demokratik çözümün adımları derhal atılmalı, görüşme ve diyaloğa tekrar başlanmalıdır. Barış ve demokrasi bu coğrafyaya da inşa edilmelidir..
Barış kazanacak. Demokrasi kazanacak. Sosyalizm kazanacak.
Kahrolsun faşizm! Kahrolsun emperyalizm! Kahrolsun Şovenizm!
Devrim için düşenler onurumuzdur.
Gün gelecek devran dönecek darbeciler halka hesap verecek!”
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
DEVRİMCİ 78’LİLER FEDERASYONU